Güneşin Doğduğu Yerde "Güneş"le Doğan Güneş | Vakit - 20.07.2002
48 yıl aradan sonra katıldığımız Dünya Şampiyonası’nda A Milli Futbol Takımımız 3. oldu. Elde edilen başarının merdivenleri birer birer çıkılırken, “başarıya düşman” bir zihniyetin sahibi malum medyanın bazı kalemşörleri, futbolcuların "Cuma namazı!" kılma isteklerini fırsat bilerek –moral bozucu- her türlü hakareti yapmaktan geri durmadılar. Ancak başaramadılar. Çünkü takımın başında, "Hırçın Karadeniz'in azgın dalgalarının ninnisiyle büyümüş bir BİLGE teknik direktör vardı. O da Şenol Güneş"ti! O, başarıya giden yolu çok iyi biliyordu.
Başarıya ulaştıran yol, "İnanmak, kararlı olmak, itlerin ürümesiyle kervanı durdurmamak, yola birlikte çıktığı arkadaşlarına güvenmek, 70 milyon insanın desteğini, "DUA"larını talep ederek almak." Şahsına ve futbolcularına yapılan çirkin saldırılara, atılan çamurlara karşı "Biz Mevlâna'nın torunlarıyız" diyerek gönül dünyasının enginliğini ortaya koyarak kavga taraftarı olmadığını göstermesi, başarıya geden yolun bir başka yönüydü.
Türkiye, her alanda oldu gibi, dünya arenasına çıktığı futbolda da başarılı olamasın diye var gücüyle engel olmak için hiç olmadık bir biçimde, "Namaz kılanlar fişlenmeli ve yurda dönüşlerinde örgüt bağlantısı araştırılmalı ve irticai kalkışmanın hesabı sorulmalı" diye kusmuk çıkartıp salya akıttılar. Malum meydanını malum kişileri adeta "Yıkım ekibi" gibi çalıştılar. Ama başaramadılar! Çünkü Anadolu insanı işe el koymuştu. İşin rengi değişmiş, başka bir mecraya sokulmuştu. Arkadan başarı da gelince, zavallılar ""sap" gibi ortada kaldılar. Madara ve maskara oldular.
Malum medyanın yıkım ekiplerinin daha önceki yıkımlarını da hatırladığımda, bu yeni yapılanlar da eklenince, sanki ciğerimden bir parça sökülüyordu. İşte tam bu sırada Milli Takım Japonya’ya geçmişti ve ben bu haleti ruhiye içerisinde bir gün ara ile Şenol Güneş'i iki defa rüyamda görmüştüm. Gördüğüm rüyayı ise, 36 yıl sonra Güneş'in Trabzon'a gelişinde görüşmüştüm ve alnından öptüm! Eğer görebilseydim Haluk Ulusoy’u da alnından öperdim. Neden mi?
Bizim ülkemizde halktan kopuk, Batıcı, insan hak ve özgürlüklerine karşı, inananlara düşman, ahlaki değerleri hiçe sayan, vurgundan, soygundan, hortumlamadan beslenen ve aynı zamanda irtica yaygarası yaparak "cambaza bak" numaralarıyla pisliklerini örtbas edip sömürdükleri halkın değerleriyle, alın teri ve emekleriyle semizlenen bir güruh –bir medya güruhu- var. Derine uzanan ilişkileriyle karanlık bir güruh. Bu güruh, Türkiye’nin tapusunun kendilerinde olduğu imasıyla; istemediklerini sindirip tehdit eder, gammazlar, ispiyon eder, iftira eder, karalar ve yok etmek için uğraşır. Ülkede herhangi bir şey kontrollerinden çıktı mı işte o zaman çılgına döner, kudururlar. Akla hayale gelmeyen işler yaparlar.
Haluk Ulusoy’un Futbol Federasyonu Başkanlığı’na gelmesiyle kontrollerinden çıkan futbol federasyonunu kontrol etmek için bu medya güruhu federasyonu dinlemeye almıştı. Ancak ne var ki, "Hırçın Karadeniz’in azgın dalgalarının ninnisiyle büyümüş Trabzon delikanlısı" Haluk Ulusoy, kurulan komployu fark etti ve o gün düzenlediği basın toplantısında, komployu düzenleyen "Kanal D’nin ve ATV’nin anasını avradını (bip)" diyerek oyunu bozmuş, güç odaklarına boyun eğmemişti. Kanal D ile ATV televizyonları ise kendilerini mağdur ve mazlum göstermek için bir iki gün haberlerde evirip, çevirip göstermişlerdi.
Haluk Ulusoy’un üslubu yanlıştı, ama tavrı çok doğruydu. Dünya kupasında başarıya ulaşılmasının temelini o gün atmıştı. Güç odaklarına karşı dik durmuştu. Eğer o gün eğilseydi, bugün yamuklaştırılmış olacaktı ve başarı hayal olacaktı. Nereden mi biliyorum? Ben bu medya güruhunu iyi bilirim de ondan. Bunlar değimliydi on-onbeş yıl önce oynayacağımız bir maçın öncesinde "İnşallah 5’den fazla yemeyiz" diyenler. 1-2 farklı mağlubiyetleri "şerefli mağlubiyet" aldık diyerek milletimizi aşağılayan, silikleştiren, kendine olan güven duygularını körelten, Batılıları yenilmez armada gibi gösterenler bu medya güruhu değil miydi? Bu alışkanlığın uzantısı olmalı ki, Şenol Güneş, A Milli Takımı Teknik Direktörlüğü’ne atanır atanmaz kariyerinden, kapasitesinden dem vurdular.
Kravatından, ayakkabısından laf ettiler. Elbise giymesini bilmiyor dediler. Konuşması düzgün değil dediler. Psikolojik savaş ilan ettiler. Ve tabii ki bunların hiçbirisi doğru değildi. Çünkü Şenol Güneş bir öğretmendi. Konuşmasını da, giyinmesini de çok iyi bilen tevazu ehli bir kimseydi. Bu medya güruhunun emrine girmiş "Kul Şenol" isteniyordu. Diyordu ki; "Dün inançlarım vardı, bugün de var, yarın da olacak!" işte medyatörlerin yüzlerinde şaklayan bir şamar.
Konuşmasını bilmiyor diyerek Trabzonlulara hakaret ettiler. Bunlar –bir avuç ama- Anadolu insanına düşman. Şenol Güneş’in cevabı ise öğretmence; "Bu ülkede herkese yetecek kadar yer var." Alışmışlardı ya bir kere, inançları baskı altına alıp inananları ezmeye, Futbolcuların Cuma namazını eda etmeleri de engellenmeliydi. Allah (cc) düşmanlığını, "Ben de Müslümanım" diyerek örttüklerini sanıyorlar, zavallılar.
Şenol Güneş; "Bazı futbolcular değişik saç modeli kullanıyor, bazıları saçını hepten kesiyor, bazısı hiç kesmiyor. Müslüman milletin bağrından çıkan bazı futbolcular namaz kılıyor, bazısı kılmıyor. Namazını kılan bir futbolcuma, nasıl namaz kılma diyebilirim, öyle şey olur mu?" diyerek, namaz düşmanlarının suratına patlayan bir şamar daha indiriyor adeta.
Haluk Ulusoy, Şenol Güneş ve Futbolcular, Dünya Şampiyonası süresince defalarca "Biz milletimizden başarımız için dua bekliyoruz. Ey analar, babalar, bacılar, kardeşler, bizi dualarınızla destekleyin, sizin dualarınızı yüreğimizde hissediyoruz" dediler. "Biz inanıyoruz, siz de bize inanın" dediler. Başarının sırrının inanmak olduğunu anlamıştılar, işte bu başarı, inancın zaferiydi. Böylece inançlara müdahaleyi hayatlarının gayesi sanan zavallı idrak yoksunu, işitmeyen ve görmeyen güruhun yüzlerinde şaklayan bir şamar daha. Bilge Güneş'ten bir cümle daha "Biz Mevlâna’nın torunlarıyız!" Batı hayranı Hans severler anlar mı bilmem?
Su gibi aziz olmak, toprak gibi tevazu göstermek, kusur ve kabahatleri örtmekte gece gibi olmak, farklılıkları ayrılık değil, zenginlik saymak, tahammül göstermek. Olduğun gibi görünmek, göründüğün gibi olmak. Bunlar Anadolu’nun civanmert insanlarının ruh kökünden gelen hasletleri. Konçilya severler anlar mı bilmem? Şenol Hoca ve talebeleri, 3.’lük maçında Korelilere Mevlâna'nın torunları olduklarını gösterdiler. Bu gösteri dünyanın büyük bir bölümü tarafından uzun yıllar konuşulacak ve unutulmayacak.
Şenol Güneş; dünyanın en teknik ve yenilikçi teknik direktörü olarak tarihe geçti. Bence mahzuru yok. Sizler dünya üçüncüsü oldunuz. Ancak gönüllerin şampiyonu oldunuz. Bundan böyle Türkiye’de çok şey değişecek. Siyasette, sanatta, ticarette işler eskisi gibi olmayacak. Milli birlik ve beraberlik, Anadolu ruhu ile yeniden şahlanacak ve olmamız gereken yere geleceğiz inşallah.
Sizler devrim yaptınız. Köhnemiş zihniyeti yıktınız. Milletimizin güven duygularını tazelediniz. Umutlarının yeşerttiniz. Gülmeyen, gülmeyi unutan insanımızın yüzünü güldürdünüz. Size inananları mahçup etmediniz. Sizi kıskananları iyice çatlattınız. Birlikte dua ettiğimiz zaman, neleri yapıp, hangi sonuçları alacağımızı gösterdiniz. Mütevazı olanların yükseldiğini, kendini yükseklerde görenlerin nasıl aşağılanıp yerlere yeksan olduğunu gösterdiniz. Milli Takım Futbolcuları adına, Haluk Ulusoy Futbol Federasyonu adına, Şenol Güneş Karadenizliler, Trabzonlular ve tüm Anadolu insanı adına, "DİK DURDUNUZ" ve "KAZANDINIZ!" eğer eğilseydiniz yamuklaşacaktınız.
GÜNEŞ, ŞENOL GÜNEŞ’LE GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERDE DOĞDU BİR KERE... Sonsuz teşekkürler.
Münir BOZKURT